23 Kasım 2013 Cumartesi

ELEMENTLERiN TEORiSi - 2 ; SiLiKON



Bölüm 1

Silisin kireçtaşına dönüşümünün uzun yıllardır biliniyor olması bir silis zengini antik atkuyruğu (equisetum) bitkisisnin re-kalsifikasyon amacı ile kullanılmasını sağlamıştır. Ciğerlerde kalsifikasyonu hızlandırdığından tüberküloz tedavisine destek için kullanılmasının başlangıcı ise 1846 yılına ve bir homeopati uzmanı olan Pierre Jousset’ e kadar uzanmaktadır.

Biyolojik transmutasyon bilgileri bizlere çeşitli avantajlar kazandırmaktadır ve silikonun kalsiyuma dönüşümü de bunlardan birisidir. Silikon belirli bir bilinç kavramına sahip bir maddedir ve tüm bilgisayar ile akıllı çiplerimizin “silikon vadisi”nden gelmiş olması bir rastlantı değildir. Kristaller ile sıhhat bulma deneyimlerinin de arkasında da kristallerin aslında bir silikon olması yatmaktadır.

Vücudumuzda ise silikon; damarlar, kemikler, kıkırdaklar, saç, bağ dokuları, ciğerler, lenf nodları, kaslar, tırnaklar, dişler, tendonlar ve nefes borusunda yer almaktadır. Mükemmel bir yalıtım sağlayıcı olan silikon sayesinde kan hem ılık kalmakta, hem de kandaki elektrolit tuzlardan kaynaklanan elektrik akışına destek oluşmaktadır. Atardamar duvarlarının elastisitesi de silikon ile korunmaktadır.

Kemiklerde silikon aktif gelişimin her bölümünde yer almaktadır.
Silikonun kalsiyuma transformasyonu nedeni ile kemiklerdeki gelişme ve iyileşme sürecinde olan bölümlerde silikon bulunmakta ve silikon zengini otlar ile besinlerin kemik yoğunluğu üzerindeki etkilerinin önemi farkedilmektedir. Özellikle çocuklarda silikon zengini bir diet diş ve çene kemiklerinde sağlam bir oluşum ile çürüklerde azalma sağlamakta, diş etlerinde kanama ve atrofiye bağlı diş kaybı da azalmaktadır.

Sağlam kas dokularında % 2 oranında silikon bulunmakta ve kasların esnekliğini sağlamaktadır. Bu bize silikonun bir anlamda yoga minerali olduğunu da göstermektedir. Bağ dokularımız ise kolajen, elastin ile polisakkarit şeker içermekte ve silikon barındıran bütün bu moleküller cilt, tendonlarımız ve hatta gözlerimizin elastik kalitesi kontrol etmektedirler.

(Devam edecektir...)

15 Kasım 2013 Cuma

MEYVE ve SEBZE ALIŞVERiŞiNDE ORGANiK

“Organik” etiketinin anlamı üretimin sentetik gübre ve kimyasal kullanılmadan gerçekleştirilmesi ve GDO’ suz, hormonsuz, antibiyotiksiz ve ışınlama / radyasyonsuz bir üretimin sağlanmış olmasıdır. “Organik” tüketmek harikadır fakat sağlıklı olmak için herşeyin organik olması da gerekmez ve eğer mümkünse lokal üreticilerden taze olarak edinilecek pek çok ürün sorunları çözer. Kıvırcık salata, marul ve diğer yeşillerin organik olması gerekli değildir çünkü pek çok yeşil zaten oldukça temizdir. Sadece iyice yıkadığından emin olmanız yeterlidir.

Yeşilleri seçerken koyu olanlarına doğru (hindiba, hardal otu, vb.) yönelmeniz acı olmalarının aslında zararlı böceklere karşı da bir kalkan oluşturması nedeni ile daha güvenli bir seçimdir. Ayrıca içlerindeki anti-oksidanları da unutmamak gerekir. Bununla beraber meyve alırken kabuklarında yüksek oranda tarım ilacı bulunabileceğini göz önüne alarak organik üretimleri tercih etmeniz gerekir.

Organik ürün bulmanız zor oluyor ise; Environmental Working Group (EWG) tarafından 2000 – 2005 yılları arasında ABD Tarım Bakanlığı bilgisinde gerçekleştirilen 43.000 test sonrasında açıklanan en kötüden (en yüksek tarım ilacı içeren) en iyiye doğru sebze ve meyve sıralaması (Ürün / Skor bazında) sizler için bir yardımcı olabilir ve altta bulunan bu listenin ilk sıralarındaki meyve / sebzelerde soyabildiklerinizin kabuklarını soyarak veya çok iyi yıkayarak bir önlem alabilirsiniz.

Şeftali 100, Elma 96, Dolmalık Biber 86, Kereviz 85, Çilek 83, Kiraz 75, Marul / Kıvırcık 69, Üzüm (İthal) 68, Armut 65, Ispanak 60, Patates 58, Havuç 57, Sivri Biber 55, Kırmızı Acı Biber 53, Salatalık 52, Ahududu / Frambuaz 47, Erik 46, Portakal 46, Üzüm (ABD Yerli) 46, Karnabahar 39, Mandalina 38, Mantar 37, Kantalup Kavunu 34, Limon , Kavun, Greyfurt 31, Domates, Tatlı Patates 30, Karpuz 25, Yaban Mersini 24, Papaya 21, Patlıcan 19, Brokoli 18, Lahana 17, Muz 16, Kivi 14, Asparagus , Bezelye (dondurulmuş)11, Mango 9, Ananas 7, Tatlı Mısır (dondurulmuş) 2, Avokado ve Soğan 1.

Zindelikler Dileriz…

11 Kasım 2013 Pazartesi

BROKOLi’ Yi BUHARDA PiŞiRMEK



A.B.D. Illinois Üniversitesi bünyesinde tamamlanan araştırmalarda brokolinin hazırlanma yönteminin potansiyel güçleri üzerinde büyük değişikliklere yol açtığı gözlemlenmiştir.

Doğal olarak içeriğinde bulunan bir fitokimyasal olan “sülforafan” kaynağı olarak oldukça değerli olan brokoli bu nedenle laboratuar testlerinde güçlü bir kanser savaşçısı olarak belirlenmiştir. Bununla beraber sülforafan oluşumu için bir enzim olan “mirosinaz” gereklidir ve mirosinaz hasar gördüğü takdirde sülforafan görev yapmamaktadır.

Üniversite araştırmacıları brokoliyi kaynatarak, mikrodalgada ısıtarak ve buharda ısıtarak farklı yöntemleri denemişler ve sadece 5 dakikanın altında buharda ısıtmanın mirosinazı korumuş olduğunu belgelemişlerdir. Kaynatılan veya mikrodalga fırına konulan brokolilerde ise süre bir dakikanın altında bile olsa enzimlerin büyük bir çoğunluğu hasar görmüştür.

Yapılan ilginç deneylerden biri brokoliyi pişirmeden yiyemeyen gruptaki insanlar için yapılmış ve pişirilmiş brokolinin yanında mirosinaz içeren herhangi bir raw-food ürünün yenilmesinin de sülforafan oluşumunu desteklediği bulgulanmıştır. Mirosinaz içeren ikinci bir çiğ gıdanın etkileşimi ile kan ve idrar seviyelerindeki sülforafan yükselmiş, brokolinin anti-kanser güçleri geri gelmiştir.

7 Kasım 2013 tarihinde “American Institute for Cancer Research” yıllık toplantısında sunumu yapılan araştırmaya göre hardalotu, turp, aragula, wasabi ve coleslaw (bir tür lahana salatası) bozulan sülforafan oluşumunu restore eden en güçlü mirosinaz kaynaklarıdır.

Zindelikler Dileriz…

4 Kasım 2013 Pazartesi

ELEMENTLERiN TEORiSi – 1

Elementler (atomlar ve mineraller de diyebiliriz) genellikle kök dilinin ilk harfi ile belirtilirler. Aynı harf ile başlayan farklı elementlerde ise sorun yanlarına ikinci bir harf eklenilerek çözümlenmiştir. Örneğin; C (Carbon): Karbon, Ca (Calcium): Kalsiyum, Cl (Chlorine): Klor, Cu (Copper): Bakır (Fransızca Cuivre’ den alınmıştır), S (Sulfur): Sülfür, Si (Silicon): Silikon, N (Nitrogen): Nitrojen, Na (Natrium -Sodium): Sodyum gibi.

Altın Latince adı olan Aurum’ dan gelmektedir ve Au ile belirtilir. Civa, civa zehirlenmesi anlamını taşıyan "hydrargyrism" kelimesinden türetilerek Hg ile belirtilmiştir.

Potasyum gibi bazı elementlerin harfleri ise daha antik isimlerinden etkilenmiştir. “K” ile belirtilen potasyumun Latince ismi “Kalium” aslında Arapça ismi olan “Al Khali” den türetilmiştir. İngilizceye ve dilimize “Alkali” olarak giren bu kelimenin kökü budur ve güçlü asit anlamının tam tersi olan güçlü bazı ifade eder. (Önemli not: Potasyum bir alkali mineral olduğu halde besinlerde alkali mineral etkisi göstermemektedir.)

Mineraller bileşik ya da moleküllerden farklılık göstermektedirler, bir anlamda bileşik ya da moleküller minerallerin kombinasyonlarını içermektedirler. Örneğin; Silisin, Silikon ve Oksijenin SO2 olarak bir kombinasyonu olması veya Nitrojen ile Hidrojenin NH3 olarak amonyumu oluşturması gibi.

Biyolojik transmutasyon ise bir elementin diğerine alkemik olarak dönüşümüdür. Organik silisin kalsiyuma, potasyumun sodyuma, manganın demire dönüşümleri bu tip örneklerdendir.

İçerisinde bulunduğumuz hayat kimya ve fizikten çok daha fazlasını içermektedir. Raw-Food (Çiğ Beslenme) paradigmasını da şekillendiren ve beslenme düzeninin değişimini hedefleyen randomize birçok faktör bu şekilde açıklanmaktadır.

Bir sonraki bölümde bazı önemli elementelerin metabolik etkilerini detaylı incelemeye başlayacağımız yazımızın devamında buluşmak üzere zindelikler dileriz…