2 Ağustos 2014 Cumartesi

FAST-FOOD ZiNCiRLERiNDEKi KIZARMIŞ PATATES iÇERiKLERiNDEN BAZILARI



1- Tert-Bütilhidrokinon (TBHQ) : Petrol bazlı, bütan benzeri (çok hafif) bir içeriktir ve koruyucu olarak kullanılır. Astım, hormonal bozukluklar, cilt bozuklukları dışında hayvanlar ile yapılan uzun dönemli testlerde kanser ve DNA bozukluğuna yol açtığı gözlemlenmiştir.
2- Sodyum Asit Pirofosfat : Patateslerin rengini koruyabilmesi için kullanılır. Kimya endüstrisi güvenlik datalarında sindirim sistemine zararlı olduğu açıklanmıştır.
3- Dimetilpolisiloksan : Köpük önleyici içeriktir. Dolgu ve yalıtım malzemelerinde kullanılır ve güvenliği hakkında tartışmalar bulunmaktadır.
4- Mono sodyum glutamat (MSG) : Beyin ve sinir sistemine zarar verici olduğu kanıtlanmış olan içeriktir ve patateslerin “Doğal Aroma” sı için kullanılır.
5- Aspur (yalancı safran) Yağı : Kullanımından önce çok yüksek derecelere kadar ısıtılır ve yağın kimyasal yapısındaki değişmelerin vücutta enflamasyona neden olduğu açıklanmıştır.
6- -Hidrojenasyon İşlemi Görmüş Soya Yağı : Kullanılan soyalar genetik olarak değiştirilmiştir. Yağın daha sert ve satüre olmasını sağlamak için kullanılan hidrojenasyon işleminin ise sağlıksız olduğu düşünülmektedir.
7- Dekstroz : Kandaki glikoz konsantresini ve kalori alımını arttıran bir şeker türüdür.

Zindelikler Dileriz…

2 Haziran 2014 Pazartesi

PROTEiN VE VEGAN BESLENMEK



Alkali vegan beslenme tarzı insan sağlığı için gerekli tüm proteini karşılamaktadır. Bir çok kurum ve kuruşlar alkali vegan stilinin sağlığa geniş faydaları üzerinde hemfikir iken protein kelimesi her nedense kafamızda kalmakta, çünkü hayvansal ürün üreten ve satan endüstri her zaman insanları en iyi proteine sahip oldukları konusunda yönlendirmektedir ki; bu varsayım yanlış ve tehlikelidir.

Kaslarımız ve tırnaklarımız arasındaki fark gibi proteinler de birbirlerinden farklıdır. Bunun nedeni bir alfabedeki harflerin bileşimlerinin pek çok kelime yaratabilmesine benzer olarak 20 farklı aminoasidin kombinasyonlarının farklı proteinler yaratabilmesidir. Önemli olan kısım bu esansiyel aminoasitlerin 10 kadarı vücut metabolizmamız tarafından üretilebilirken diğer yarısının üretilememesi ve dışarıdan alınmasının gerekliğidir.

Bir bebek için anne sütündeki protein sağlıklı ve güçlü olması için yeterlidir. Katı beslenmeye geçtiğimiz andan itibaren de hayvansal-olmayan besinlerdeki protein onun yerini tutmaya yetecek seviyedir çünkü aldığımız kalorinin sadece % 10’ unun proteinlerden gelmesi idealdir. Günlük protein alım tavsiyesi ise kilogram başına 0.8 gr. olarak belirlenmiştir.

Kas yapmak için proteine yükleneceğini düşünen kişilerin bilmesi gereken kasların proteinden değil kandan oluştuğu ve sağlıklı kan üretimi için de yeşil meyve ve sebzelerden gelen klorofil ile poliunsatüre yağ, alkali su ve işlenmemiş alkalize edici mineral tuzlar gerektiğidir.

Vegan beslenmenin tam tersini düşündüğümüzde, yani çok fazla hayvansal protein tükettiğimizde beyin, meme, karaciğer, böbrek ve safra kesesi problemleri ile bazı kanserlere davetiye çıkartırız. Bunun nedeni ise hayvan etinden gelen nitrik, ürik, sülfirik ve fosforik asitlerin bağırsaklar, akciğerler, böbrekler ve cildimiz yolu ile yeterli oranda atılamamasından kaynaklanmaktadır.

Hayvansal-olmayan ana protein kaynaklarından bazı örnekler vermemiz gerekirse sayacaklarımız şunlardır;

1. Sebzelerden gelenler : Enginar, pancar, brokoli, brüksel lahanası, lahana, karnabahar, patlıcan, bezelye, yeşil biber, kale, kıvırcık salata, hardal otu, soğanlar, kırmızı patates (amerikan patatesi), ıspanak, şalgam yeşili, su teresi, yams kökü ve kabaktır.

2. Bakliyat kökenliler : Nohut, barbunya, lima fasulyesi, küçük beyaz (navy) fasulye, soya fasulyesi, mercimek ve kırık bezelyedir.

3. Tahıl kökenliler : Arpa, esmer (kahverengi) pirinç, karabuğday, darı (akdarı), kinoa, çavdar, ruşeymi, buğday ve hintprincidir.

4. Meyvelerdeki kaynaklar : Avokado, greyfurt, salatalık, limon, lime ve domatestir.

5. Çimlerden gelenler : Kamut, lemongrass ve diğer çimlerdir.

6. Çekirdek ve kabuklu yemişlere örnekler : Badem, fındık, kendir/kenevir tohumu, chia, kabak çekirdeği, susam, ay çekirdeği ve cevizdir.

Soya filizi ve kendir filizinde bulunan protein çok besleyici, kolay sindirilebilen ve glüten içermeyen bir protein olarak karşımıza çıkar. Her 100 gramda 35-40 gram proteine ve dengeli bir aminoasit yapısına sahiptir. En ideal oranda omega 3/6 yağ asitleri de barındıran bu filizler unsatüre/satüre yağ yüzdeleri, antioksidan kalitesi ve geniş vitamin/mineral yelpazesi ile ilk tercihlerimiz arasında olmalıdırlar. Yukarıda belirttiğimiz yeşil sebzelerinde kimi zaman % 70 lere varan oranda protein içerdiği de unutulmamalıdır.

Zindelikler dileriz…

12 Mayıs 2014 Pazartesi

YERYÜZEYi iLE TEMASI iHMAL ETMEMiZ NELERE YOL AÇABiLiYOR?



Toprak üzerinde en son ne zaman çıplak ayak ile yürüdünüz?

Topraklama ya da yer yüzeyi ile temas her birimizi daha doğal ve dengeli bir konuma yerleştirir. Dünya yüzeyinden vücudumuza geçen negatif iyonlar günlük hayatımız süresince bizlerde birikmiş olan eşleşmemiş pozitif iyonlar ya da sebest radikallleri deşarj eder ve modern teknolojinin vücudumuza attığı elektromanyetik kirliliği sonlandırır.

California Üniversitesi Hücre Biyolojisi Bölümü, Earth FX Inc., Connecticut Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nature's Own Research Association, Polonya Bydgoszcz Askeri Hastanesi Amblatuar Kardiyoloji ve Nörocerrahi Bölümleri desteğinde Ekim 2011’ de tamamlanan araştırmalarda tıbbın hastalıkların oluşmasında çevresel faktörler olarak hava, su ve toksik kimyasallara odaklı olduğu fakat dünyanın topraklama potansiyelinin daha dengeli bir biyokimyasal çevre yaratarak tüm vücut sistemlerinin çok daha verimli çalışabilmesine destek yaratabildiği sonucuna ulaşıldı.

Biyolojik saatlerimizin dengesizliği, kortizol salgılarımızın yarattıkları, bağışıklık bozukluklarımız, kronik hastalıklar ve daha birçok artan sorunlarımızın nedenlerinden biri son onyıllar boyunca dünyadan yalıtımlı yaşamamız olabilirmi? Şimdilik (ileride tüm araştırmayı detaylı bir şekilde paylaşma sözü vererek) araştırmanın bazı sonuçlarına kısaca değinip, bazı grafiklerini veriyor ve yazının sonunda sizleri içerisinde Dr. Öz’ ün bazı anılarının da bulunduğu “The Grounded” filminin linki ile başbaşa bırakıyoruz;

YERYÜZEYiNE TEMAS iLE HANGi RiSKLERi AZALTABiLiYORUZ?

1. OSTEOPOROZ
Topraklama sonucunda idrarda daha az kalsiyum ve fosfor atığı oluştuğu ve bu kayıpların önüne geçilmesinin zaman içerisinde osteoporoz oluşum riskini azaltabileceği belgelendi.

2. ENFLAMASYON
Serbest elektronların birer anti-oksidan olarak rol alabilmesinden yola çıkılarak bir elektron yetmezliği durumda bağışıklık sisteminin enflamasyon ile yeterli derecede hızlı ve hedefe yönelik savaşmasının mümkün olamayabileceği belgelendi. Kanser dahil birçok kronik hastalığın nedenlerinden biri olan enflamasyon oluşumunda serbest radikallerin elektronlar ile nötralize edilmesinin önemine dikkat çekildi.

3. STRES, DEPRESYON, KAYGI, AĞRI
Tabiki hepsi daha az…baş ağrısı ve diğer ağrılar da dahil…

4. KALP SAĞLIĞI
Dünya ile temas ritm bozuklukları üzerinde etkili oluyor ve kanınızda bir incelme yaratıyor. Evet, daha iyi bir kan basıncı ve akışı ile koruyucu bir etki olduğu üzerinde araştırmacılar hemfikir…

5. UYKU KALiTESi
Topraklama sonrası kortizol seviyelerindeki kayda değer düşüşlerin çok daha düzenli ve kaliteli uykulara destek olduğu açıklandı.

NE YAPMAMIZ GEREKiYOR?
En kolay yolu ayakkabıları atarak çimlerde, kayalarda ya da toprakta yürüyüş yapmak, çimlerde kestirmek ya da dış alanlarda meditasyon, yoga yapmaktır. Bahçede çiçekler ya da meyve/sebze ile uğraşıyorsanız birkaç dakikalığına bile olsa çıplak elleriniz ile toprakta çalışmak fark yaratacaktır.

Lütfen araştırma grafiklerine de göz atınız ve 75 dakikanızı ayırarak gerçek bir hikaye olan filmi seyretmeye çalışınız; üstten üçüncü sıradaki video ile tüm filmi seyredebileceğiniz link ise http://www.mygroundedmovie.com/

Zindelikler dileriz…

24 Şubat 2014 Pazartesi

TURNA YEMiŞi (CRANBERRY; ACI YEMiŞ) BAĞIŞIKLIK SiSTEMiNE DESTEK OLARAK SOĞUK ALGINLIĞI VE GRiP SEMPTOMLARINI MiNiMiZE EDiYOR



Kış mevsiminde olduğumuz bu günlerde doğal yoldan bağışıklığımızı arttırarak soğuk algınlığı ve grip semptomlarından olduğunca az etkilenmeye çalışmamız gereklidir.

Aralık 2013 de tamamlanan yeni bir klinik araştırma turna yemişinin bağışıklık sistemine destek olarak bu tip semptomları azalttığını belgelemiştir. Yalnız bu araştırmanın detaylarına girmeden öncelikle turna yemişi hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacaktır.

İngilizce adı ‘Cranberry’ olan bu üzümsü meyvenin isminin tercümesinde bazı yanlışlıklar yapılarak ‘kızılcık, yaban mersini’ gibi aynı türe ait meyveler ile özdeşleştirildiği görülse de aslında cranberry, kızılcık ya da yaban mersini değildir. Vaccinium cinsine giren meyvelerde ismi “Crane = Turna ve Berry = Yemiş” den gelen turna yemişi ülkemizde Karadeniz bölgesinde üretilmeye çalışılmaktadır fakat acı olduğundan taze tüketimi pek tercih edilmemekte, parçalanıp, kurutulduktan sonra tatlandırılarak aktarlara ulaşmaktadır. Kırmızı renktedir ve tatlandırılmış olduğu için şeker hastalarının tüketimine uygun değildir.

Turna yemişi çok belirgin antioksidan aktivite gösteren organik asitler ile proantosiyanidin ve antosiyaninleri de kapsayan fitokimyasallar içermektedir. Nantz MP, et al. Nutr J. 2013;12:161 referansı ile yayımlanan yayımlanan randomize, çift-kör (araştırmaya veya deneye katılan denekler ile araştırmayı veya deneyi uygulayan kişilerin araştırmanın asıl amacından veya kimin kontrol, kimin deney grubunda bulunduğundan haberi olmadığı bir tür kontrollü araştırma ) ve plasebo kontrollü paralel araştırmada 10 hafta süre ile günlük 450 ml düşük kalorili turna yemişi içeceği kullanılmıştır. Araştırmacılar bağışıklık sistemi fonksiyonalitesi için önemli olan periferik kan mononükleer hücreleri hedeflemişledir ve deneklerin soğuk algınlığı ile grip semptomlarını raporlamaları istenmiştir.

10 hafta sonunda turna yemişi içeceği tüketen grupta gamma-delta T-hücrelerinin (patojenlere karşı ilk savunma hattı olan bağışıklık hücreleri) proliferasyon indeksinin 5 kat fazla olduğu gözlemlenmiştir. Hastalığa yakalanma oranında değişiklik kaydedilmemiş fakat semnptomlar oldukça azalmıştır. Araştırma sonucu olarak turna yemişi içeceğinin epitelyumda yer alan bu savunma hücrelerinin etkisini arttırdığı ve soğuk algınlığı / grip semptomlarını azalttığı açıklanmıştır.

Zindelikler Dileriz…

12 Şubat 2014 Çarşamba

EKLEM AĞRILARI iÇiN ISIRGANOTU ÇAYI





Isırganotunun eklem ağrılarını azaltıcı özelliği üzerine elde edilen yeni kanıtlar umut verici derecede artmaktadır. Enflamatuar sitokinleri düşürücü özellikte aktif içeriğe sahip olan ısırganotu TNF-α ve IL-1B gibi sitokinlerin hücreler arası mesajlaşmasının ve bağışıklık sistemi tepkisi olarak enflamasyona neden olmasının baskılanmasına destek olmaktadır. Ödem ve ağrının oluştuğu eklemleri örten sinovyal dokuya odaklı olarak TNF-α ve IL-1B yi aktive eden protein ısırganotu ile bir ölçüde engellenebilmektedir.

Isırganotundan etkili ve basit bir şekilde faydalanmak için çayını deneyebilirsiniz. Tazesini bulabilirseniz yaklaşık 3gr, kolaylıkla bulabileceğiniz kuru ısırganotundan ise 1 çay kaşığı kadarını bir fincan su içerisinde demlerken ısıttığınız suyu tam kaynatmadan kullanmanız ve demlenmesi için 5 – 10 dakika arası beklemeniz en faydalı sonucu verecektir. Isırganotunun tadını hafifletmek isterseniz tatlandırıcı olarak tarçın kullanmanız enflamasyon için de ek bir destek olacaktır.

Bildiğiniz gibi bitkisel çaylar kesinlikle tedavi amaçlı değildir, ilaç yerine kullanılamaz ve sadece keyifli bir destek olarak düşünülmelidir. Tüm eklem ağrılarınız konusunda gecikmeden bir doktor ile görüşmeniz önemli ve gereklidir. 

Zindelikler Dileriz…  

18 Ocak 2014 Cumartesi

AGAVE ŞURUBU… iYiMi, KÖTÜMÜ ?



Sayfada paylaştığım bir kısmın tariflerde “bal” kullanılmasını belirtmemden sonra yapılan yorumlarda balın vegan olmadığı ve yerine agave şurubu kullanılması gerektiğini yazanlar oldu. Tabiki “Raw Food” ve “Raw Vegan” kavramları birbirinden farklıdır ve bal vegan değildir. Bununla birlikte, sizlerle agave şurubu hakkında birkaç şey paylaşmak gerektiğini de düşünüyorum;

Agave Şurubu ya da nektarı doğal bir tatlandırıcı DEĞiLDiR. Ek olarak, bir yüksek fruktozlu mısır şurubundan çok daha fazla konsantre fruktoz içermektedir. Şişelerin üzerindeki “raw”, “organik”, “doğal” gibi etiketler ve sanki yerlilerin agave bitkisinden bu tatlandırıcıyı elde ettiğini ima eden resimlerin de sizleri yanıltabileceğini düşünüyorum.

Meksika yerlileri agave bitkisinden bir çeşit tatlandırıcı üretmişlerdir. “Miel de Agave” adı verilen bu tatlandırıcı agave ya da yuka (avizeağacı) besisuyunun birkaç saat “kaynatılması” ile oluşmaktaydı (yani raw kabul edilemeyecek bir yöntem ile) ve Kanada akçaağaç (maple) şurubunun bir Meksika versiyonu gibiydi. Günümüzde ticari olarak satılan agave nektarları ise yuka ya da agave’nin bitkisinden değil, toprak altında bulunan ananas benzeri büyük soğansı kök yumrularındaki nişastadan üretilmektedirler. Bu kökte bulunan nişasta, mısır ya da pirinç nişastası ile aynı özellikleri taşıyan “inulin” adı verilen bir kompleks karbonhidrattır ve fruktoz molekül zincirlerinden oluşmaktadır. Teknik olarak bakıldığında, sindirilmesi güç olan inulin tatlı değildir ve agave bitkisinde bulunan karbonhidratın yarısını barındırır.

Glikoz/İnulin’ den agave nektarı ya da şurubu oluşturma işlemi bir mısır nişastasından HFCS (yüksek fruktozlu mısır şurubu) üretilme işlemi ile tamamen aynıdır. Agave nişastası enzimatik ve kimyasal bir işlem ile % 70 ve üzeri yüksek fruktoz ihtiva eden bir şuruba döndürülür. Yüksek fruktozlu mısır şurubunda bile bu oran % 55 olduğuna göre benim kişisel fikrim Agave Şurubu = Kötü’ dür fakat yine de agave şurubunun düşük glisemik endekse sahip olduğu ve diyabetik bir ürün olduğunu söyleyenler de bulunacaktır.

Öncelikle açıklığa kavuşturulması gereken konu konsantre fruktozun doğada ve meyvelerde bulunmadığı, tamamen insan yapısı rafine bir ürün olduğudur. Doğal olan “levüloz” dur ve enzimler, vitaminler, mineraller, pektin ile lif içerir. Konsantre fruktoz metabolizma tarafından tanınmayıp bağırsaklarda sindirilemediği için karaciğere yönlendirilir, levüloz ise sindirilir. Karaciğere yönlendirilen fruktoz çok çabuk trigliserit ve vücut yağına dönüştürüldüğünden dolayı kan şekerini etkilemeyeceği ve diyabetik uygunluğa sahip olacağı düşünülürse de bence bir farklı durumu daha göz önüne almak gerekir; fruktoz, vücudun doyduğunu hissettiği hormon olan leptin üretimini baskılar; dolayısı ile size daha fazla yemenizi söyler, iç organlar arasına yerleşen en tehlikeli yağ tipini depolamanıza yol açar ve zaman içerisinde insülin seviyeleri ile kan glikoz kontrolünüzün değişmesine yol açar.

Başlık sorumuza geri dönecek olursak; agave şurubu benim kişisel fikrime göre sağlık için kötüdür ve “raw vegan” arkadaşlarımız eğer “bal” konusuna isteksiz yaklaşıyorlar ise farklı alternatif arayışları yerinde olacaktır. Doğal tatlandırıcı arayışları hakkında yakında yeniden buluşmak üzere zindelikler dilerim…

8 Ocak 2014 Çarşamba

BROKOLi FiLİZLERiNiN YÜKSEK ANTi-KANSER ETKiSi VE EVDE YETiŞTiRME YÖNTEMi



Bilim insanları brokoli filizleri yemenin hastalıklardan korunma ve tedavide etkili olduğu hakkında kaydadeğer bulgulara ulaşmaktadırlar. Genç brokoli sebzesi olan brokoli filizleri ise özellikle kanserden korunma üzerine odaklanan araştırmacılar tarafından incelenmektedir.

20 yıldan uzun bir süredir doktorlar hangi tür beslenme düzeninin kanserden korunmada yardımcı olabileceği üzerinde çalışmaktadırlar. Sebzeler ve meyvelerin yararlarının gösterildiği pek çok çalışma dışında Johns Hopkins ve diğer bazı üniversiteler yaptıkları araştırmalarda brokoli filizlerinin kanser ile savaşta en etklili doğal yöntemlerden biri olduğuınu işaret etmişlerdir.

Filizlerde bulunan bir kimyasal olan “sulforafan” meme ve prostat kanserinden korunma ve tedavi sürecinde fayda sağlamaktadır. Normal brokolilerde bulunan sulforafan yoğunluğu hiçbir zaman bir brokoli filizinde bulunabilen orana yaklaşmamaktadır. Johns Hopkins araştırmacılarından farmakoloji profesörü Paul Talalay, M.D., çalışmalarında 3 – 4 günlük brokoli filizlerinin normal brokolilerden 20 – 50 kat fazla kemoprotektif ajan içerdiğini ve kanser riskini düşürmede basit bir çözüm olabileceğini açıklamıştır.

Kanser-oluşturan ajanlara karşı direnç kazandırabilen beslenme kaynakları üzerindeki sistematik araştırmalar Hopkins grubunu faz 2 detoksifikasyon enzimi mobilize edebilen yenilebilir bitkiler üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Bu enzimlerin kanser-oluşturabilen reaktif ve yüksek tehlike içeren kimyasalları DNA’ ya hasar vermeden önce nötralize edebilme ve kanser oluşumunu önleyebilme özellikleri bulunmaktadır. Johns Hopkins Brassica Kemokoruma Laboratuvarı yöneticisi ve bitki fizyoloğu olan Jed Fahey, sulforafan’ ın faz 2 enzimlerin en büyük destekçisi olduğunu ve brokoli filizlerinde alışılmadık oranda yüksek bulunan “glukorafanin” in de sulforafan’ ın bir ön belirleyicisi olduğunu açıklamıştır.

Bitki uzmanları sofralarda brokoli yerine brokoli filizlerine geçilmesini bu terapötik etkiler nedeni ile önermektedirler. Brokoli filizleri raw (ham) olarak yenilebildiği gibi destekleyici içeriğini kaybetmeden buharda 48 °C altında ısıtılarak tüketilmeye de uygundurlar – uzun süreli pişirmediğiniz sürece-.

Brokoli filizlerini kendiniz yetiştirmek isterseniz aşağıdaki adımlar size yardımcı olacaktır;

1- Öncelikle işlem görmemiş ve tarım ilaçlarından etkilenmemiş organik brokoli tohumları bulmanız gerekecektir. Yaklaşık 1 yemek kaşığı tohum 13cm² lik bir alan için yeterlidir.
2- 10 cm derinlikte şeffaf steril bir kap brokoli filizlerinizi yetiştirmeniz için uygundur.
3- Tohumlarınızı ılık temiz su içerisinde 24 saat bekletiniz, sonrasında akan soğuk su altında yıkayınız ve bir süzgeç üzerinde bekleterek kalan suyunu akıtınız.
4- Steril kabınızın alt kısma birkaç kat ıslak beyaz peçete döşeyiniz.
5- Islak peçete üzerine ince bir tabaka tohum sepişterek başka bir peçete ile örtmeden üzerleri açık bir şekilde bırakınız.
6- Üzerinde mutlaka havalandırma sağlayabilecek delikleri bulunan şeffaf bir kapak ile kabınızı kapatınız.
7- Kabı direkt güneş ALMAYACAK şekilde cam kenarına bırakınız. 21ºC oda ısısına ulaşmak peçete üzerinde filizlenme için gerekli olduğundan oda soğuk ise kabınızı bir floresan lamba altına yaklaştırınız.
8- Oluşacak brokoli filizlerini 3 – 5 gün içerisinde el ile toplayınız ve zar/kabuklarından kurtulmak için durulayınız.

Zindelikler Dileriz…